Stres sıkıntı yorgunluk...
Seyahatte ferahlık vardır denir. Var arkadaş var. Deniz güneş kum orman yeşilin mavinin bin bir tonu.
Düğün günüydü telaş gerilim stres yoğunluk zamanıydı misafirler karşılanıyor. Karşıdan bir güzel dost gülerek kollarını açmış kardeşim diye sarılmalar. Sevgili Mustafa Kutlu dostumdu. Serik'in dağlarını, Beşkonak, Akbaş ve doğal yerleri beraber gezer nefes alırdık. Günlük mesaj paylaşımlarımız haftalık telefon ile ayda bir falan yüz yüze görüşsek de kulağına eğiliyorum. Şu düğün bitince nereye götürüceksen götür istisnasız her yere giderim ortam değiştirmem lazım bunaldım dememle bir, emir telakki ederim dedi. Tükenmişlik sendromu mu kardeşim dedi takıldı şakadan. - Tatlı telaş, tatlı yorgunluk diyelim. Gülüştük.
Ertesi gün aradı, kardeşim bir dostumuzun Kekova'da pansiyonu var oradayız müsait misin? Ne demek kardeşim takla atarak geliyorum dedim. Güzergah olarak Korkuteli, Elmalı, Kurumuş Avlan gölünden sonra Kaş ilçesine daracık asfalt dağ yollarından köylerden geçiyoruz. Bir eski taş ev den bozma kahvehaneye çay molası için uğradık. Nerdensiniz ne yapar nereye gidersiniz diyen miletin efendisi köylüyle hasbihal ediyoruz. Ortak tanıdıklardan bahsedip ortak hısım çıkanlar oluyordu. Muhabbet koyu çaylar ikram. Bir tane sakalsız parlak oğlan on yedi yaşlarında falan gösteriyor, sorduk yaşı yirmi yedi imiş hiç göstermiyordu şaşırdık. Onun ne iş yaparsınız sorularına cevaptan sonra usulen biz de ona sorduk, sen ne iş yaparsın? -Hiç abi şans oyunları ve kumar oynarım. Peki kazandın mı? Abi önce kazandım sonra kaybettim sahilde iki daire bir dükkan sattım harcadım kumara. Bıraksan mı dedik, -Kanıma girmiş abi parayı buldum mu caf kıbrıs. -Abi beni özel davet ediyorlar limuzin uçak masrafları onlara ait gidiyorum. Enflasyon dönemlerinden önce seksen milyonu 130 milyon yaptım valeler hizmetçiler en pahalı içkiler bakım iyi ilgi büyük sıfırı tükkettik tabi kim kazanmış ki kumardan dedi. Kronik vakaydı, içimizden Allah kurtarsın dedik ayrıldık. Sonra Kekova'ya tepelerden ulaştık en son geldiğimiz on yılda sadece sıcak asfalt kaplama yapılmış o kadar. Çünkü sit alanı ilan edilmiş tek çivi çakmak dahi yasaktı.
Bir tanıdık pansiyon denize sıfır yufkacık serin deniz, karşında su içinde kıral mezarı kayalara oyulmuş Likya uygarlığının evleri buram buram tarih kokuyor. İki bin yıldan fazla sürmüş Likya, Pers, Roma, Selçuklu ve son Osmanlı tarihi iç içeydi. Turkuaz deniz, Egeyi andıran serin rüzgar esintisi insana huzur dinginlik veriyordu. Akla geliyor "hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel şehridir" diyen Atatürk.
Anadolu coğrafyası yaşam kaynağı medeniyetler beşiği... Ülkem ne güzelsin memleketim Antalyam ne güzelsin diyorum.
Sabah mini fiber tekneyle üç ağız adasındaki Hasan Dağ usta pansiyonundan alınıyoruz. Büyük tur teknesine biniyoruz. İlk hedef akvaryum koyu idi. Turkuaz tertemiz bir su, denizin dibi görünüyor küçüklü büyüklü balıklar deniz gözlüğüyle rengarek görünüyordu. Sonra batık şehir Likya ya gidiyoruz uzun ince tepelik bir ada. Keskince kaya ve makiler zeytinlikler mevcut olup kıyı boyunca elli metre yükseğe kadar 2 km kıyı şeridi boyunca tersaneler ve gemilerin bağlandığı iskele babaları, evler ve dükkkanlar var. Asıl büyük kısım ise suyun dibinde tabi. Büyük depremlerle çöküntü olmuş her yeri deniz basmıştı. Pansiyoncu dostumuzun büyük annesi anlattı. -Eskiden bu kıyı yemyeşildi, burada güreşler yapılır çocuklar oyunlar oynardı. Elli santim aşağıda kaldı şimdi plaj oldu dedi. Buram buram tarih kokuyor. Kıymetin büyük medeniyetler beşiği Anadolum ve Antalyası...
Hamidiye koyuna giriyoruz, derin lacivert sular tekneden atlayan atlayana. Tur operatörü mikrofandan anlatıyor tarihi Hamidiye savaş zırhlısı Rauf Orbay komutasında Üçağız Hamidiye koyuna gelmiş ufak bir arızası sebebiyle orada demir atmış üç gün tamiratı yapılmış. Gemideki Türk askerleri kaya duvar halinde düz ev duvarına Türk bayrağının resmini çizmişler her yıl yeniden kırmızı beyaza boyanıp anısına saygı gösteriliyor. Kekovalı Galip Ustanın tur teknesinde eşi yabancı uyruklu, hafif sakallı genç namaz kılıyor, eşi de hayran hayran onu izliyor. Yaramazlık yapan çocuklar, yapmayan çocuklarla cıvıl cıvıl iniyoruz tekneden. Tepedeki kaleye çıkanlar, kalıp yüzenler, meşhur olduğu söylenen afiyetle yenen dondurmacıya gidenler...
Ada sakin ama tekneler merkezden daha yoğun. Tepedeki kale yanında ünlü iş adamı Rahmi Koçun yazlığı, az ilerisinde Demirörenlerin yazlığı bulunuyor. Eskiden oturulmuyan evler, turizmin patlamasından sonra milyon dolar olmuş. Ekseriyet tabi ki pansiyon olarak kullanılıyor. Beş yüz metrelik uzunlukta kıyı şeridindeki evlerin bahçelerinden geçen patika yol ve taş merdivenler çok hoş, doku çok otantik ve sevimliydi. Turistler bol bol resim çekiyorlardı. Arada incik boncuk şile bezi yazlık giysi satan sessiz rahatsız etmeyen elde örme dantel kaneviçe gibi el işleri satanlar sergileyenler vardı. Eski görünümlü yenilenmiş taş evler insana huzur veriyor. Asma balkondan sonra dibi görünen pırıl pırıl denize atlamak müthiş eğlenceli oluyordu. Hasan Dal Ustanın teras paradise pansiyon ismi bahsedilmeye değer bir mini işletme. Teras kafede pansiyonda kalanların birbirine kavun ikramı bizim de onlara dondurma ikramımız samimi dostluklara sebep oluyordu. Canlı heyecanlı konuşmalar komik anlatımlar kahkalar gecenin sessizliğinde ortamı çınlatıyordu.
Ve son gün veda Allaha ısmarladık hoşça kalın deme vaktiydi. Her şey çok güzel, doku tarih otantik hava çok güzeldi.
Vücut yorgunluğu uyuyunca istirahat edince geçiyor lakin beyin yorgunluğu anca böyle yerlerde geçiyor. İş iş diyenlerin stres altında çalışanların arasıra ortam kaçışları gezi yapması ve kafasını sıfırlaması ruhen ve sağlık açısından çok önemli. Son zamanlarda ekonomik şartlar ağırlaşsa da "Tebdili mekanda yani seyahatte rahatlık vardır" Peygamber sözünü unutmamak lazım. MVO.
|